Gamarjoba Sakartvelo

Ülkemizde yaşayan Gürcü asıllı Türk vatandaşları, yaklaşık bir asrı aşkın zamandır bu ülkenin etnik ve kültür mozaiği içinde hem Türk kültürünü,hemde kendi öz Gürcü kültürünü yaşayarak ve yaşatarak,ülkemizin temel taşları arasında yer almıştır.

Gamarjoba Sakartvelo
09 Şubat 2003 Pazar 11:24

Gamarjoba Sakartvelo - გამარჯობა საქართველო

Ülkemizde yaşayan Gürcü asıllı Türk vatandaşları, yaklaşık bir asrı aşkın zamandır bu ülkenin etnik ve kültür mozaiği içinde hem Türk kültürünü,hemde kendi öz Gürcü kültürünü yaşayarak ve yaşatarak,ülkemizin temel taşları arasında yer almıştır.
           
Kültürel değerler ile  geleneksel örf ve adetlerin devamında ve gelişmesinde sosyal cemiyetler büyük önem taşımaktadır. Bu cemiyetlerimizden Türkiye de kurulmuş 2. Gürcü Derneği de İZMİT BATUMLULAR KAFKAS KÜLTÜR DERNEĞİ dir. Kısaca İzmit Gürcü Derneği 1990 yılında Av.Abdullah ZORLU’nun önderliğinde Av.İsmail KARAKADILAR, Av.Kamil ŞİRİN, Zafer DEMİREL, Kerim VARDOĞAN, Saffet ÇELİK, Behçet KOLAT ve birçok genç arkadaşımızın çabalarıyla çok güzel bir Gürcü Halk Dansları gurubu oluşturmuşlardır. Bu dans gurubu zaman içinde olgunlaşarak İberya ÖZKAN’ın kuruculuğunu yapmış olduğu KAF DAĞI  MÜZİK TOPLULUĞU ile iç içe olması aynı zamanda aynı orjinde  kesişen iki doğru gibi, müzik ve dansında Av.Abdullah ZORLU ile İberya ÖZKAN kesişmesinde KAF DAĞI DANS TOPLULUĞU nu meydana getirmiştir. İzmit Gürcü Derneği Çocuklar   Dans Gurubu  ve yine vokal ve enstrumantal müzik gurubu kurma aşamasındadır.
            
T.C.Başbakanlığı ve Kültür Bakanlığımızın, konserler vermek üzere İzmit Gürcü Derneği’ni, KAF DAĞI  DANS TOPLULUĞUNU Gürcüstan Devlet Bakanlığı ile ortaklaşa gerçekleştirdikleri bir program ile  31.10.2001 – 07.11.2001 tarihleri arası Gürcüstan’a göndermiştir. Ben de yıllardır Gürcü Kültürü üzerine yapmış olduğum derleme ve araştırmalarıma hem kaynak bulmak, hem de ana vatan Gürcüstanı İlk defa ziyaret edebilmek imkanına kavuştum. Sizlere bu seyahat boyunca gördüklerimi, yaşadıklarımı ve öğrendiklerimi
Kendi yorumlarımla anlatmaya çalışacağım.
            
31.10.2001 Çarşamba günü 41 kişiden oluşan seyahat kafilemiz, İstanbuldan Ulusal Halk Müziği Sanatçımız BAYAR ŞAHİN ve 6 kişiden oluşan içinde oldukça tanınmış sanatkarlardan tulum ustası Mahmut  TURAN’ın da bulunduğu  saz arkadaşlarıyla İzmit’e geldiklerinde, içimizi yolculuk heyecanı sarmaya başlamıştı. Gerekli kontroller ve hazırlıklar tamamlandıktan sonra nihayet 2. durağımız olan Ankara’ya doğru yol aldık. Akşam Ankara’ya vardığımızda Türk Gürcü Dostluk ve Dayanışma Vakfı Genel Müdürü Mevlüt ARTVİNLİ ve yönetim kurulu üyeleri, Türkiye Gürcüstan Ankara Büyükelçiliği temsilcisi ve  diğer katılımcıların  da katılımıyla kafilemiz tamamlanarak, sonraki durağımız  BATUM olmak üzere yola koyulduk. 

Şüphesiz yolculuğumuz boyunca kafilemizin maskotu olan Küçük TARİEL  yolculuğun ve bizlerin eğlencesi oldu. Zorluklar içinde geçirdiğimiz yolculuk koşullarına o umursamadan  karşı koydu. Nihayet Sarp sınır kapısına varıp da gümrük işlemleri tamamlandıktan sonra Gürcüstan gümrüğünde kafilemizi, T.C.Batum Başkonsolosluğu temsilcisi ve Acara Milletvekili Türkolog Prof.Şuşana PUTKARADZE mütevazi bir şekilde bizleri karşıladı. Eskort öncülüğünde direkt olarak dans gurubumuzun konser vereceği Batum Konsevatuvar gösteri salonuna gittik. Yolculuk koşulları sebebiyle konser saatini geçirmiş olmamıza rağmen seyircileryine de bizleri beklemişlerdi. İzleyiciler içinde Üniversite öğrencileri, gençlik gurupları ve Konservatuvar öğrencileri bulunuyordu. Hepimiz oldukça heyecanlıydık, ancak gösteri öncesinde konservatuarın genç bayan yöneticisinin okuduğu vatan  ve millet sevgisini anlatan lirik şiiri yüreklerimizi kabarttı ve bu coşku selinde KAF DAĞI DANS TOPLULUĞU  mükemmel bir konser sundu. İnsanlar büyük bir şaşkınlık içinde hararetle alkışlıyor kulislere genç dansçılarımızı çiçeklerle donatıyorlardı. Bayar ŞAHİN ve arkadaşları Hiçbir ses düzeni olmaksızın doğal seslerle mükemmel bir konser gerçekleştirdiler. Tüm yol yorgunluğumuz uçup gitmişti.İşte o an gerçekten içimde duyduğum” Ben Gürcüstan’dayım, Batum’dayım, adına şarkılar maniler ağıtlar yazdığımız ata toprağımızda” sözlerim, boğazımı düğümleyip, yanaklarıma, saklamaya çalıştığım gözyaşlarımı indirdi.  Ancak 1 saat kadar bir zaman sonra salondan ayrılabildik. Direk olarak o gece konaklayacağımız İNTURİST oteline girdik. Akşam yemeğini otelin restorantında Prof.Şuşana Hanım, Batum Belediye Başkan Vekili Otar PUTKARADZE Acara Bölgesi Müzik ve Folklor derneği Başkanı Nodar SAGİNADZE ,Batum Gazetesi Redaktörü Murman KOBALADZE  ve birkaç üst düzey şahıs bizlere eşlik etti. Herkes gösteriden çok etkilendiğini, çok şaşırdıklarını ve muhakkak tekrarlanmasını talep ettiler. Yol ve gösteri yorgunu olan kafilemiz erken olmasa da  Batumluların konser tekrarı taleplerini memnuniyetle kabul  ederek dinlenmeye çekildik.

Sabahleyin ben çok erken kalktım çünkü Batum’un o temiz havası beni ayaklandırdı.Kafile kahvaltı için restorana gelene kadar sahile inmeye karar verdim.Kelimeler ile ifade edemeyeceğim kadar güzel ABAŞİDZE parkında banklara oturdum.Sahil boyunca denize paralel uzanan bu botanik güzellikte sanki tüm Batum halkı spor amaçlı kros yapıyordu. Bu arada eskiden beridir tanıdığım dostum Şota BERİDZE’ye de burada rastladım. Bu arada yağmur da hafif hafif çiselemeye başlamıştı. Şota hemen koluma girip beni birer duble votka içelim diye ısraretmeye başladı. Henüz kahvaltı dahi yapmamış olduğumu, alkol almak için çok erken olduğunu söylemeye çalışsam da elinde nereden bulduğunu hala anlayamadığım iki votka bardağı ile ayağa kalkarak bana “her sabah biraz koştuktan sonra burada denize giriyorum “dedi bende kendisine “bugün de girdinmi yoksa bu soğuk kış günü “ diye sorduğumda “Elbette! Niçin votka içelim diye ısrar ediyorum,hadi iç şunu da içimiz ısınsın” diyerek, belki de hayatım boyunca sabahım bu saatinde ilk votkamı tek yudumda içmiş oldum. Boğazımı sanki kızgın demirin ağaç kütüğü yakışı gibi yakarak, votkanın mideme inişini, yemek borumun her kıvrımında hissettim. Daha sonra yavaş yavaş otele doğru yürüdük ve Şota özür diliyerek dönüşümüzde görüşmek üzere yanımdan ayrıldı.

Restorana geldiğimde kafilemiz kahvaltıya inmişti.Kahvaltı sonrası tekrar toparlanıp o akşam konser vereceğimiz KUTAİSİ  şehrine gitmek üzere yola koyulduk.

Batumu geride bırakırken keskin virajlarla tropikal ağaçlarla dolu doğa harikası bir botanik ormanında deniz seviyesinden, yavaş yavaş yükseliyorduk. Arkamızda harika bir deniz manzarası ve Batum limanı  vardı. Önümüzde dağlar yeşil bir kürke bürünmüşçesine mandalina, portakal ve çay bahçeleriyle bezenmiş göz alabildiğince yükseliyor, yükseldikçe yeşilin tonu koyulaşıyor ve uzaklarda sanki gökle içiçe girmiş gibi mavileşiyordu. İşte o an hatırladım Ahmet ÖZKAN’ın GÜRCÜSTAN kitabının arka kapağındaki, Altın Postu arayan Prometenin zincire vurulduğu MAVİ  DAĞLAR ÜLKESİ dizelerini.Kutsal kitaplarda tasvir edilen cennet burası  olmalıydı. Kendi namıma güzellikler adına ne arıyorsam karşıma çıkıyordu. Bitkinin, ağacın, meyvanın her çeşidi dağ yolu boyunca bir renk armonisi sunuyordu gözlerime, arkamda karadenizin mavi suları ufukta gökle birleşiyor,  önümde  yeşillik denizi yükseklerde yine gökle birleşiyor. İşte bu görüntüyü tamamlayan gökkuşağıda  belirdi Batum’un üzerinde. Tiseleyen yağmur bulutlarından sıyrılan güneş, gökkuşağının bir gerdanlık gibi doğal güzelliğini sunmuştu gözlerimizin önüne. Bu sarhoşluk içinde alabildiğince ruhumu bu gerçek cennete teslim etmiştim ve yolun bitmesini hiç istemiyordum.

Bu arada önümüzde klavuzluk eden polis eskordu her bölge de değişiyordu. Bunu farkettiğimde içimden; bu ülkede devlet olma bilincinin, kurumsallaşma sistemi anlayışının gelişeceğini düşündüm..

Batumdan sonra yine Acara bölgesinin sahil kenti olan ve bizim büyüklerimizin ÇÜRÜKSU olarak andıkları KOBULETİ kentinin yerleşik olduğu, yaklaşık 15 kilometre uzunluğundaki sahil yolundan geçerek Acara sınırına geldiğimizi öğrendik.

Nedense böyle bir sınır örgütlenmesi görmek beni oldukça rahatsız etti.Gürcüstan dahilinde tüm bölgelerin böyle sınırla ayrıldığı düşüncesiyle, yolculuğumuz boyunca bizlere tarihsel ve aktüel bilgiler veren ŞALVA beye bunun sebebini sordum. O da bana; Acara, Aphazeti ve Güney Osetya’nın Gürcüstan içinde özerk yönetimlere sahip olduğunu, bu nedenle sadece bu bölgelerde bu tür sınır korumasının mevcut olduğunu söyledi. Abazalar ile olan sorunları bildiğimden bu bölgenin ve güney osetyadaki osetlerin bu tavırlarını anlıyabilirdim ama Acaralıların bu tutumunu nedense içime sindiremiyordum. Atalarımın doğup büyüdüğü Batum ve Acara bölgesi anakaradan yada Gürcüstan devletinin siyasi bütünlüğünden hangi amaçla  böyle bir ayrılıkla hareket edebilirdi. Bir Gürcü olarak hala bunu anlayabilmiş değilim diye düşünürken, Gürcüstanın Samegrelo olarak adlandırılan bölgesi ve tarihi bir liman kenti olan POTİ’ye girdik.

Yolda değişen eskortları geride bıraktığımız uçsuz bucaksız verimli toprakları hayranlıkla seyrederken akşamın hüzünüyle KUTAİSİ’ye vadık.Konser saatine az bir zaman kalmış olduğundan, önce SKALTOBO olarak adlandırılan ve sovyet dönemi Kaplıca, termal suların bulunduğu sağlık merkezindeki otelimize yerleştik.Gerekli hazırlıklar tamamlandıktan sonra şehir merkezine konser vereceğimiz Opera salonuna hareket ettik.Salonda ses tesisatı kurulmamıştı ancak alel acele bir ses tesisatı bulunarak konserin başlaması sağlandıktan sonra  bende salona inerek seyirciler arasında oturdum.

Önümde oldukça kibar konuşan beyler oturuyordu.Konseri nasıl değerlendirecekler diye düşünerek konuşmalarına kulak kabartmaya başladım.Sağ tarafta oturan oldukça cüsseli olan yanındaki daha genç olan beye ”Rustavi gurubu bunlardan bence daha iyi.”diyordu. Diğeri de “ Haklısın bence de ama bu soğuk salonda   ve bu eski sahnede Rustavi de olsa bundan daha iyi bir gösteri sunamaz.” Diyerek Biten Sekva Kartuli dansını ve dansçıları Av.Abdullah ZORLU ve eşi Seyhan ZORLU’yu alkışlarlarken bende dayanamayıp kendilerine” Afedersiniz bende sizlere kendi fikrimi söyleyebilirmiyim?” dedim. ”Tabiki “diye bana dönerek baktıklarında onlara; Bu gurubun Türkiyede kurulduğunu ve az önce bahsettiğiniz Rustavi ve diğer büyük gurupları video kasetlerini izleyerek az önce dans eden Abdullah ZORLU’nun  Gürcüstan’ almış olduğu üç aylık eğitim sonrası Türkiye’ye dönerek bu gurubu  bir yılda eğittiğini, dans kültürümüzün Türkiyede sürdürülebilmesinin çok zor olduğunu, elimizde çok dar olanakların olduğunu ancak yine de bu kadar başarabildiğimizi anlatınca,adamlar bana “ siz Türkiye’den misiniz? Bu dans gurubu da Türkiyeden mi” diye hayretler içinde sorunca  sözlerine devam ederek” Beyefendi biz bu gurubu Tbilisi’den  bir gurup sanıyorduk, Türkiye gurubunun da bu guruptan sonra şarkı söyliyeceğini ve Türk halk danslarını sergileyeceğini zannediyorduk.

Müsade ederseniz konuşmamıza danslar bittikten sonra devam edelim.çünkü bu bizim için çok enteresan bir durum” diyerek gösteriyi birlikte seyrettik.Mükemmel bir gösteri ve tüm salon yine ayakta sahne çiçek vermek isteyen genç yaşlı insanlarla dolu.eline kağı kalem geçiren gençler dansçılardan ve Bayar ŞAHİNden imza almak için birbirlerini itip kakıyor. Salondan öndeki beylerim yanıma gelim koluma girmesi ile ayrıldık.Beni yemeğe davet ettiler ve çok ısrarcı oldular. Kendilerinden özür dileyerek guruptan ayrılamıyacağımı belirttim.Ayak üstü salonun ön giriş bahçesinde sohbet etmeye başladık. İzliyicilerde salonun ön bahçesinde yol kenarında duran polis koruması altındaki kafilemize ait otobüsün etrafında kümelenmişler ayrılmadan dansçı ve Müzisyen arkadaşlarımıza çiçek vermek ve imza almak için bekliyorlar. Kulisten çıkan birini gördüklerinde etrafını çevirerek onu öpmek ,bir imza almak için uğraşıyorlardı.Muhteşem bir manzaraydı.

Biirlikte konuştuğumuz şahıslardan iri yapılı biraz daha yaşlı olan adam” Ben Prof.Gela MİKALADZE Kutaisi Üniversitesinde Dekanım. Sisler Çok Büyük İnsanlarsınız. Bugüne kadarKültürümüzü Türkiye de bukadar yaşatabilmeniz ve çabalarınız sizleri büyük kılar. Bu günü bizlere gösterdiğiniz için sizlere müteşekkiriz. Yine de sizlere elimizden gelebilecek her türlü yardım ve desteği vermeye hazırız. Lütfen Türkiyeden 20 yada 30 gürcü gencini buraya gönderin tüm eğitim masraflarını biz üstlenelim onlara danslarımızı öğretelim. “ diyerek boynuma sarıldı. Bende” Çok Teşekkür ederiz. Bizlere iltifat ediyorsunuz” dedim. Gösterdiğim tevazu karşısında biraz sert bir tavırla bana” Çok samimi ve gerçek konuşuyorum “ dedi. Tüm kafile zar zor kalabalıktan sevgi gösterileriyle ayrılarak, akşam yemeği için ayrılan restorana doğru yola çıktık. Restoran şehir merkezinde idi. İçeri girdiğimizde uzun büyük bir sofra  hertürlü yiyecek ve içecekle donatılmış bizi bekliyordu. Dansçılarda kostümlerini üzerlerinden çıkaracak fırsat bulamadıkları için yöresel kostümleri ile gürcü sofrası tam bir kültürel uyum sağladı. Bu yemeği bize Kutaisi Kenti  genç ve yakısıklı Vali yardımcısı veriyordu. Masanın İlk konuşmasını da o yaparak, İki ülkenin tarih içinde daima dost olduklarını ve bu dostluğun gelecekte de devam edeceğini, bunun gibi iyi dileklerini sunarak kadehini kaldırdı.

Kafile Başkanımız sayın Mevlüt ARTVİNLİ de cevaben bir teşekkür konuşması yaparak Vali yardımcısını selamladı. Gürcü sofra kültürü gereği ,sofranın tamada lığını da Vali yardımcısı üstlenerek restorantta bulunan Gürcüstanın tanınmış devlet ses sanatçılarının muhteşem çok sesli halk müziği örneklerini sunmaları ilerleyen saatlerde tüm restorantın birlikte omuz omuza kol kola kaynaşmış olarak, Bayar ŞAHİN ve arkadaşlarının şarkılarına eşlik ederek, hep birlikte dans edip eğlenerek devam etti.Yemeğin sonuna yaklaştıkça genç dansçılarımız Garmon ve dolinin ritmi hızlandıkça uçarcasına gönüllerindeki çoşku ile yarışıyorlar bizlerinde yaşlı yürekleri onlar gibi hızlı çarpmasına sebep oluyorlardı. Finalde Vali Yardımcısı Dansçı kızlarımızdan biriyle çok güzel bir Sekva Kartuli oynadıktan sonra restoranttan ayrılarak otelimize geri döndük.Ancak otelde kalan diğer Gürcüler bizlerin geleceğinden haberleri olduğundan otelde de eğlence düzenlemiş olduklarını görünce onları da kıramıyarak sabaha yakın bir saatte yataklarımıza dinlenmek üzere girebildik.          

Akşam ki yorgunluğa ve uykusuzluğa hayatınızda içemiyeceğimiz kadar içmiş olduğumuz o muhteşem şaraplara rağmen sabah saat 8 de herkesi kahvaltı salonunda görünce şaşırmamak elde değildi. Buranın temiz havası insanı dipdiri ayağa kaldırıyordu.Kahvaltı sonrası hazırlıkları tamamlayıp o gün ki gösteri yapacağımız GORİ kentine doğru Kutaisi li yetkililer ile vedalaşıp yola koyulduk. GORİ de valilik önünde valibey tarafından karşılandık ve öğle yemeği için,şehri kuşbakışı gören yüksekçe tepede kurulu bir restorana götürüldük.Bu sofrayı da anlatmak mümkün değil,şehrin üst düzey yöneticileri sofra da bizleri karşıladı .Buradaki yemek faslı sonrası birkaç arakadaşımla beraber Sovyetler Birliğinin Kurucusu Demir Lider lakaplı  Josef (STALİN) CUGAŞVİLİ’nin doğduğu bugün müze olan evine ziyarete gittik.Gerçekten çok etkilendim ve nasıl değerlendirilmiş olursa olsun dünya tarihinin önemli bir dönemine adını yazdırmış büyük bir liderin  doğduğu ve büyüdüğü bu mütevazi Gürcü ocağı gözlerimi yaşarttı. Burada da STALİN için  GAUMARCOS dedikten sonra konser salonuna geçtik .Buradaki konserde diğerlerinden farksız ,aynı görüntülere sahne oldu.Genç dansçılarımız kendilerini birer Hollywood yıldızı gibi sanmaya başladıklarını bu ilgiden duydukları memnuniyetlerini ifade ediyorlardı. Konser sonrası vakit kaybetmeden Başkent TBİLİSİ’ye doğru yola çıktık. Tüm kafile biran önce Başkent’e varmak istiyordu.Her birimizin  bir tanıdığı dostu bizleri orada bekliyordu. Akşam karanlığında şehre girdik. Gerçekten gece TBİLİSİ muhteşem güzellikte bir şehir olarak görünüyordu. Kura Nehri boyunca şehir merkezine doğru ilerledik ve Merkezde İşletmecisinin Gürcü asıllı Türk vatandaşı olan MORKİNALİ adli küçük şirin bir otele yerleştik.Ertesi günki planlar yapıldıktan sonra hepimiz dinlenmeye geçtik.

Ertesi sabah Kenti erkenden gezmek istiyordum. Tbilisi de oturan dostlarım beni sabah otelden alarak şehrin turistik ve görmeye değer yerlerini gezdirdiler.Özellikle KARTLİS DEDA nın bulunduğu tepeden Tbilisi’yi seyretmek ayrı bir haz veriyordu ruhuma. Yılların birikimini yaşamak ,hayallerde arzuladıklarımızı canlı ve gerçek olarak görüp hissetmekti... Orhan Veli nasıl İstanbulu dinliyorsa gözleri kapalı,bende Tbilisi’yi dinliyordum gözlerim kapalı, içime çekiyordum tarihin kokusunu, Tbilisi’nin huzurunu.Uzun bir süre öylece kala kalmışım.Sanki bu şehri hep görmüş hep yaşamıştım.Bana hiç yabancı değildi.Bu şehrin bir parçası olmuştum bir an. Zaman kısaydı daha gezilecek çok yer vardı. Buradan Eski Tarihi başkent olan MSKHETA ya doğru yola çıktık. Yol boyunca Kura nehri kenarından gidiyorduk ve nehir üstünde tahtadan yapılmış köy evlerini andırır restorantlar ayrı ayrı oda biçiminde düzenlenmişti. Mskheta’ya varmadan  bu restorantlardan birinde yemek yemek istedik. Menü den özellikle daha önce de adını duymuş olduğum HAÇAPURİ ile HİNKALİ istedim. Haçapuri, içi bol yöresel peynir ve tereyağın yoğrularak hamur ile pide şekline getirilmiş çok doyurucu ve lezzetli pideden kaç tane yediğimi halen anımsamıyorum. HİNKALİ ise yine açma hamur içine baharatlı kıyma konmak suretiyle hamur incir şeklinde boğcalanarak suda harşlanmak suretiyle yapılan bir tür mantı çeşidi .

Normal olarak bir insan için 4 tanesi bir porsiyon olabilecek bu hamurdan da en az 8 tane yedim.Yanımdaki dostlarım çok az yediğimi burada bunlardan en az 10 15 tane yendiğini kendilerininde buna alıştıklarını söylediler. Bu arada saat oldukça ilerlemişti.konser saati yaklaşmıştı.Bu nedenle MSKHETA’ ya  gitmekten vazgeçip tekrar şehir merkezine konserin yapılacağı RUSTAVELİ Tiyatro salonuna geldik. Salona girdiğimizde kendimi bir an eski ihtişamlı opera bale salonundaymışım gibi hissettim. Gerçektende biraz ihtişamlı bir süsleme sanatı salonun heryerinde kendini hissettiriyor. Gürcü aristokrat yapısı her yaldızlı süslemede ihtişam sergiliyordu. Salonun yaklasık 300-400 kişilik koltuğu ve iki kat 10 adet locası vardı. Hepsi tıklım tıklım dolmuştu. Ben eski konser günlerimin anısına ve aynı zamanda öğrencim olan gurubun dans hocası Abdullah ZORLU’ya yardımcı olmak üzere kulise indim. Bu nedenle gösteriyi izliyemedim ancak gösteri sonunda salondan gelen alkış ve bravo sesleri büyük bir uğultuya dönüşünce kendimi tutamayıp kulisten sahneye fırladım.Ancak sadece ben değil neredeyse tüm seyirci aynı duygularla sahneye akın etmiş danscılarımızla kucaklaşıyor.

Elindeki buket çiçeği sunmak için sırasını bekliyor. O an kendimi tutamadım ve gözlerimden inen yaşlar yanaklarımı ıslatıyordu. Bu arada yarım yamalak Türkçe konuşan bir bayan beni kolumdan yakalayarak tebrik etmek istedi. Kendisinin Türkolog bir profösör olduğunu “Türkiye de böyle bir gurup hazırlamanız bizleri hemduygulandırdı hemde gururlandırdı. Sizlere her türlü kültür ve sanat eğitiminde destek vermeye gönülden hazırız.”dedi ve bir kartvizit uzattı. Bu Kartta Prof.Dr.Marika Jikia Tbilisi Universitesi Türkolog yazıyordu. Ben de kendisine teşekkür ederek tekrar kalabalığa karıştım. İzleyici gurubundaki insanların çoğu üniversitelerden profösörler ve üst düzey devlet görevlileriydi.Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Tbilisi Büyük Elçisi de gösteriyi izleyenler arasındaydı ve oda çok muhterem bir beyefendiydi. Sayın büyükelçimiz. Gösteriden son derece memnun kalmıştı öyleki bu memnuniyet ifadelerini anlatırken,” buraya ülkemizi temsilen o kadar çok gurup geldi ki hiçbir gurup sizlerin burada belki de farkında olmadan başardığınız seyleri başaramadı her şeyden önemlisi bizlerde ilk defa burada göğsümüz kabara kabara gösterinin keyfini çıkarttık .Bizlere ve ülkemize bunları yaşattığınız için sizlere teşekkür ederim. ” Diyerek gurupla birlikte defalarca resimler çektirildi. Tbilisi konseride böylece başarı ile sonuçlanmış oldu.

Salondan zar zor çıkabildik direk olarak şehir merkezinde Gürcüstan Devlet Bakanlığı tarafından organize  edilen yemek için restaurant’a gittik. Muhteşem bir sofra hazırlanmıştı,kuş sütü eksik değildi.Masanın başkanı olarak Dışişleri Bakanlığı Daire Başkanı genç bir diplomat  masanın ortasında oturdu. Yanında Devlet Bakanı ve bu organizasyonun mimarlarından Tedo İSAKADZE  oturuyordu. Açılış konuşmasını da devlet bakanı yaptı.Devlet Başkanı Eduard ŞEVARDNADZE’nin  selam ve şükranlarını iletti. Gurubumuzun başkanı Mevlüt ARTVİNLİ de bir teşekkür konuşmasından sonra Tbilisi şehir kültürü geleneklerine göre de  şarkılar ve danslar eşliğinde muhteşem bir akşam yemeği yedik. Geç saatlerde sona eren yemekten kalkıp otelimize geri döndük . Zafer yorgunluğu içinde yataklarımıza görevi tamamlamış olmanın huzur ve mutluluğu içinde rahat bir uykuya daldık. Sabah erken otelin restorantında kahvaltı yaparak hemen Batum’a doğru yola koyulduk. Bu arada daha önce fırsat bulamadığımız MSKHETA  ya da uğrayıp tarihi SVETİSHOVELİ  kilisesini ve tarihi başkent’i gezdik burada birazda turistik eşya alışverişi yaptıktan hemen sonra yola koyulduk. Batum’a vardığımızda akşam saatleriydi. Batum Türkiye Başkonsolosluğunda başkonsolosumuz gurubumuzu akşam yemeğine davet etmişti. Otele yerleştikten hemen sonra davet’e katıldık. Bizlerle tek tek yakinen ilgilenen sayın başkonsolosumuz yarınki gösteriyi sabırsızlıkla beklediğini bizlere söyledi. Bizlerle birlikte Bu davete Prof.Şuşana PUTKARADZE, Prof.Ramaz SURMANİDZE  de katıldı. Yemek boyunca iki ülke halkları ve tarihi dostlukları üzerine sohbet edildi. Daha sonra otel’e dönülerek ertesi günkü konser için dinlenmeye geçildi.

Sabahleyin Gürcüstandaki bu son günümü daha uzun yaşamak için oldukça erken kalktım. Otelin lobisinde Sn.Nodar SAGİNADZE  beni bekliyordu konser saatine kadar beni Batum müzesine götürmek istiyordu memnuniyetle kabul ettim. Müzeye gittiğimizde müzenin kapalı olduğunu görmemize rağmen, müze müdürüne durumu anlatıp müzeyi açtırdı. Müze müdürü beni tanımaktan çok mutlu olduğunu söyleyerek müzeyi bana gezdirmeye başladı. Müze Batum Etnografya müzesiydi. Tüm tarihimiz gözlerimin önüne serilmiş gibiydi sanki her şey detaylı olarak bana anlatıldı. Müzede çok duygulu anlar yaşadım. Bu yüzden vaktin nasıl geçtiğini de anlamadım. Müzeden hemen konser salonunun olduğu yere doğru yola koyulduk. Küçük bir konser salonunda çok sıcak güzel bir konser daha başarıyla sona erdi. Tüm konuşmacılar iyi duygularını ve tebriklerini ilettiler. Bizlerde teşekkür ettik. Ancak konser salonunun bahçesinde yine mükemmel bir sofra hazırlanmıştı. Bu kış gününün ortasında Batumun o sıcak güneşinde yazdan kalma bir gün gibi. Gürcüstan evlatlarını uğurluyordu sanki. Bir dahaki buluşmaya kadar yine duygu dolu dakikalar ve vedalaşmalardan sonra Türkiyeye doğru biraz heyecanlı birazda buruk yola koyulduk.

Öncelikle bu organizasyonun oluşturulmasında emeği geçen İzmit Gürcü Kafkas Kültür Derneği Başkanı Sn.Av.Ertuğrul KAZANCI ve yönetim kurulu üyelerine,
                          
Ankara Türk Gürcü Dostluk ve dayanışma Vakfı Başkanı ve yöneticilerine özellikle Vakıf müdürü ve gurup başkanımız Sn.Em.Alb. Mevlüt ARTVİNLİ’ye,
                          
Ayrıca herşeyden çok bugün İzmit Gürcü Derneği’ni kuran ve bugünlere gelmesine vesile olan, bilfiil çalışan, kültürümüzü, müzik ve danslarımızı Türkiyedeki gençlerimize öğreterek, emek veren tüm arkadaşlarım ve Av.Abdullah ZORLU’ya  ve onun ailesine

Teşekkür etmek istiyorum. Sizler ve bu ruh varoldukça  her zaman var olacağız.


İlgili Galeriler
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.