Gürcüleri Tanıyor Muyuz?

Gürcüleri tanımıyoruz. Ne köklü tarihlerinden ne on beş yüzyıllık edebiyatlarından ne günümüzde kullanılan on dört yazı sisteminden biri olan alfabelerinden ne sinema ve tiyatrolarından ne de 120 bin kelimeden oluşan dillerinden gerçek anlamda haberdarız.

Gürcüleri Tanıyor Muyuz?
14 Haziran 2004 Pazartesi 11:25

Gürcüleri tanımıyoruz. Ne köklü tarihlerinden ne on beş yüzyıllık edebiyatlarından ne günümüzde kullanılan on dört yazı sisteminden biri olan alfabelerinden ne sinema ve tiyatrolarından ne de 120 bin kelimeden oluşan dillerinden gerçek anlamda haberdarız. 

Gürcüler bildik bir halk, hemen kuzeydoğumuzda, Kafkasya'nın üç ülkesinden biri olan Gürcüstan'ın yerli halkı. Öte yandan ülkemizde, çoğu Karadeniz kıyılarında yaşayan Müslüman akrabaları var. Dünyaca ünlü iki Gürcü siyaset adamını da herkes tanıyor: Stalin ve Şevardnadze. Biri Sovyetlerin kuruluş, diğeri yıkılış sürecinde aktif görev almış iki kişi. Daha başka?.. 

Yazımın girişini, özellikle sıradan satırlarla yazmak istedim. Böylece durumun tam tersi olduğuna dikkat çekmek için. Aslında Gürcüleri tanımıyoruz. Ne köklü tarihlerinden ne on beş yüzyıllık edebiyatlarından ne günümüzde kullanılan on dört yazı sisteminden biri olan alfabelerinden ne "dünyanın iyileri"nden olan sinema ve tiyatrolarından ne de 120 bin kelimeden oluşan dillerinden gerçek anlamda haberdarız. Evet, belki biraz "Kafkas oyunları" dediğimiz halk danslarının benzeri olan Gürcü halk danslarına aşinayız. Ama bu kadar... Bunun nedenini açıklamak zor, ülkemizin bunca üniversitesinden herhangi birinde neden bir Kartveloloji bölümü olmadığını da... 
Dilden Dine Sanattan Edebiyata Gürcülerin Tarihi (1993, Ant Yayınları) adlı kitabımı, o tarihlerdeLazların Tarihi'ni (1992) yayımlamış olan Ant Yayınlarının talebi üzerine yazmaya başladığımda da aynı şeyleri düşünüyordum. Bundan dolayı bu kitapta Gürcüleri, dil, alfabe, din, nüfus, tarih, edebiyat, tiyatro, sinema, sanat, müzik gibi başlıklar altında bütün yönleriyle ele almıştım. Gürcülerin Tarihi mütevazı bir çalışmadır ve mütevazı bir kaynakçaya dayanır. Ancak bu kitabın özgün bir yanının olduğunu da burada belirtmeliyim: 'Türkiye Gürcüleri' bölümü. Bu bölümde, Türkiye'de yaşayan Müslüman Gürcüler tarih, yaşam ve kültür, etnik kimlik, nüfus ve dağılım başlıkları altında anlatılmıştır. 'Türkiye Gürcüleri'ne kaynak oluşturan en "özgün yapıt", İsmetzade Doktor Mehmed Arif'in 1893 yılında yayımlanmış olan Gürci Köyleri adlı kitabıdır. Öte yandan kitabın bu bölümünün, Türkçede, Türkiye'de yaşayan Gürcüleri ele alan ilk çalışma özelliği taşıdığını da belirtmeliyim. 

Gürcülerin Tarihi, Büşra Ersanlı Behar'ın da belirttiği gibi (Virgül, 1. sayı, Ekim 1997, s. 13) "son yıllarda" Gürcüler üzerine yapılan tek telif çalışmadır. Bu kitabın ardından iki çeviri yapıt yayımlandı: David Marshall Lang'ın Gürcüler'i, Niko Bardzenişvili-Simon Canaşia'nın Gürcüstan Tarihi adlı ortak çalışması. Bu arada, Türkiye'de Gürcüler konusunda başka yayınların da olduğunu söylemeliyim: Gürcü kültürü alanında iki dergi (Mamuli ve Çveneburi), bir Gürcü öyküleri seçkisi olan kitap (Umut Uzun Yaşar, 1997, Ceylan) vb... 

İngilizcesi (The Georgians) 1968'de yayımlanan Gürcüler'in oldukça gecikmeli olarak Türkçeye kazandırıldığını söyleyebiliriz. Belki de bunun nedenlerinden biri, bu tarihlerde ağır "Sovyet fobisi"nin yaşandığı ülkemizde, Sovyet sınırları içinde kalan ve Türkiye'de de akrabaları bulunan Gürcüler üzerine bir şeyler söylemenin ya da yayımlamanın "riskli" olmasıydı. Aynı tarihte, Ahmet Özkan'ın (Melaşvili), neredeyse "milliyetçi" sayılabilecek bir yaklaşımla hazırladığı Gürcüstan(1968, İstanbul) adlı kitabının komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılanması başka nasıl açıklanabilir. 

"Eski Halklar ve Ülkeler" serisinde yayımlanan Gürcüler, Lang'ın
Gürcüler hakkındaki ilk kitabı değil ve yazarın Gürcüler üzerine başk açalışmaları da var. Bunlar arasında A Modern History of Georgia (1962, Gürcüstan'ın Modern Tarihi) adlı yapıtı anılabilir. Lang, 49 çizim ve resimle zenginleştirilen Gürcüler kitabında, Gürcüleri Ortaçağa değin anlatmaktadır. Bu halkın ne kadar eski bir halk olduğunu, bölgenin en eski halklarıyla ilişkilerini sergileyerek anlatıyor yazar ve şöyle diyor: "Gürcü ulusunun toplum yaşamının kökleri Hitit, Urartu ve Asur dönemlerinde bulunmaktadır; bu kaybolmuş uygarlıkların aksine Gürcüstan günümüze kadar sağlam bir biçimde ayakta kalmayı başarmıştır" (s. 20). Lang, izleyen sayfalarda "Kafkas" sözcüğünü etimolojik açıdan irdeliyor; Gürcü dili ve alfabesi üzerinde duruyor. Gürcülerin toplumsal yaşamından söz ederken sözü kadına getiriyor ve şunları yazıyor: "Müslüman geleneklerinin aksine, Gürcüler kadına toplum yaşamında yüksek bir yer verirler. Bu olgu Meryem Ana, bir Gürcü havarisi olan Azize Nino ve Gürcüstan'ın Altın Çağı'nın sembolü olan Kraliçe Tamar için yapılan özel törenlerde de sembolize edilmektedir. Koruma amacıyla sürekli yanında bulunulmasına ve diğer kısıtlamalara rağmen, Gürcü kadınları hiçbir zaman peçe takmamışlar, toplumsal ve kamusal yaşamın genel gidişatından dışlanmamışlardır" (s. 24). 

Lang, arkeolojik kalıntıların Gürcüstan'ın yeryüzünde insanlığın doğuşuna tanıklık eden coğrafyadan biri olduğunu söylüyor. Gürcüstan'ın tarihöncesi çağlarından söz ederken, bölgedeki uygarlığın gelişimine ilişkin önemli örnekler verir. Kitabın ikinci bölümünde Gürcü bakır ve bronz çağını ele alan yazar, Transkafkasya'daki uygarlığın gelişiminin Hitit tabletlerinden izlendiğini belirtiyor; Anadolu ve Transkafkasya uygarlıkları arasındaki ilişkiyi sergiliyor: "Hititlerin ve akrabalarının inançlarının etkileri Gürcüstan'da kendini güçlü bir şekilde hissettirmiştir. Anadolu inançlarının Gürcüstan'daki etkisinin klasik bir örneği Trialeti kurganlarında bulunan gümüş bir kadehte görülmektedir. Kadeh, kadeh şeklindeki bir vazo ile muhtemelen bir sedir ağacı olan kutsal bir ağaç arasında bulunan tahtın üzerindeki yüksek rütbeli bir rahibin huzuruna giren maskeli rahipleri tasvir eden bir fresk taşımaktadır. Burada büyük ihtimalle Hitit bereket tanrısı temsil ediliyor ve rahip ile beraberindekiler bir ölümsüzlük şerbeti hazırlıyorlar" (s. 47). 

Kitabın üçüncü bölümünde "kabileler, efsaneler ve seyyah hikâyeleri" ele alınıyor. Bu bölümde bölgenin eski kabilelerinden, ilk "Kartveli" siyasi birliklerinden, bölgeye ilişkin Yunan mitolojisinden söz ediliyor: " Kolhis ve Kafkas Dağları Homeros dönemindeki Yunanlılarca zaten bilinmekteydi. Yunan mitolojisinde Gürcüstan ve Kafkasya ile ilgili en çok bilinen efsaneler, Elbruz Dağına kıskanç tanrılarca zincirlenen Prometheus, İason ve onun Argonotlar topluluğu, onların Altın Post için yaptıkları yolculuk ve Kolhis prensesi ve büyücü Medeia'dır. Efsanevi biçimiyle Altın Post'un hikâyesi tarihsel ve ekonomik olarak Miletos'tan yeraltı zenginlikleri nedeniyle Kafkasya'ya gelen maceracı Yunan tüccarlarının gerçekliğini yansıtmaktadır" (s. 57-58). 

Yazar, Gürcüler'in dördüncü bölümünde, İberia (Doğu Gürcüstan) ve Kolhis'in (Batı Gürcüstan) tarihini anlatıyor. Bu bölümde İskitlerin ve Kimmerlerin Anadolu'ya uzanan istilası bir tufan olarak veriliyor, Anadolu ve Gürcüstan'da yaşayan halkların bu tufandan nasıl etkilendiği anlatılıyor: "Bu tufanın Kolhis krallığının ve Kuzeydoğu Anadolu'da ve Gürcüstan'da yaşayan çeşitli İber-Kafkas ve akraba kabileler üzerinde uzun süren etkileri olmuştur. Muşki, Diauehi ve Kolhislilerin eski aşiret federasyonları yer değiştirmiştir. Çoğu bugünkü Gürcülerin ataları olan bu İber-Kafkas kabileleri tepelere yerleşmişler, Medlerin ve Perslerin vasalları haline gelmişlerdir" (s. 67). Aynı bölümde Gürcücenin kökeni üzerinde duruluyor. Bugün Kartveli dilleri ya da Güney Kafkas dilleri olarak adlandırdığımız Gürcüce, Svanca, Megrelce ve Lazcanın eski bir Kartveli dilinden geliştiği üzerine tezlerden söz ediliyor. 

'Erken Ortaçağda Mimari ve Sanat' başlığı altında eski Gürcü ev tiplerini anlatıyor yazar ve bu ev tiplerine ilişkin örnek çizimler veriliyor. Bunlardan biri olan darbazi benzeri ev tipine Afganistan'da da rastlandığını belirten Lang; darbazi tipi evin günümüze kadar geldiğini söylüyor: "Bugün darbazi evi, yerel farklılıkları ile yoğun biçimde Gürcüstan'ın Kartli, Mesheti ve Cavaheti eyaletlerinde bulunmaktadır. Bu darbazilerin çoğunlukla çok güzel oyma ağaç kapıları, lentoları, şömineleri, aynı zamanda el oyması oturma yerleri ve dolapları bulunmaktadır, taş oymalarla benzerlikler gösteren teknik noktalar Gürcü kiliselerinin de bir özelliğidir. Kubbeli çatının ağırlığını taşıyan dedabodzi ('ana sütun') adı verilen sert ağaç sütuna özel önem verilmiştir" (s. 109). Bu bölümde ayrıca Gürcü kilise yapıları, süsleme sanatı, Gürcü seramikleri, Gürcü müziği üzerinde duruluyor: "Sonuç olarak Gürcüstan'da zengin ve eski bir müzik kültürü olduğunu unutmamalıyız. Gürcüler bir ziyafetten sonra kendiliğinden çoksesli içki şarkıları söylemeye başlarlar. Bunlar ülkenin Ortaçağ döneminden kalma kilise şarkılarıyla yakından bağlantılıdır. Bir on birinci yüzyıl kaynağı, Bizans'ta ve Gürcüstan'da iki tür vokal müziğin bulunduğunu söylemektedir -Yunan ve Gürcü- Yunan müziği teksesli, Gürcü müziği ise üçseslidir. Eski dönemlerden beri Gürcüstan'ın komşuları yalnızca tek sesli şarkıları biliyorlardı, bu nedenle Gürcü müziği hem kilise hem de halk şarkılarında gelişkin çoksesli müziği ve orijinal ses uyumu ile tekseslilik denizinde bir ada gibi, mevcut ortam içinde bir istisnayı oluşturuyordu" (s. 134). 

Kitabın son bölümünde, ortaya çıkışından itibaren Gürcü edebiyatı anlatılıyor ve bu edebiyatın doğrudan Gürcü alfabesiyle ilişkisi kuruluyor: "Gürcüler kendi alfabelerine kavuşur kavuşmaz, kamu binalarını oyma yazıtlarla süslemeye başlamışlar ve hem orijinal hem de çeviri yoluyla bir edebiyat geliştirmişlerdir. Kartli eyaletindeki Bolnisi Sioni Katedrali üzerine anıtsal biçimde kazınmış olan hutsuri yazıtı 492-493 yıllarında yapılmıştır. Bethlehem yakınındaki Gürcü manastırındaki mozaikler daha eski bir tarihi taşımaktadır. Gürcüler Ermeniceden Dört İncil'i ve Mezmurlar'ı hemen çevirmişler, bunları diğer Kitabı Mukaddes ve ayin metinleri izlemiştir. Bu ilk redaksiyonların çoğu bazı durumlarda kayıp Süryani ve Yunan orijinallerine de uzansa, çok ilginçtir ve daha önce görülmemiş okuma parçaları içermektedir" (s. 139). Kitabın son sayfalarında ünlü Gürcü şair Şota Rustaveli üzerinde duruluyor. Rustaveli'nin büyük şiiri Kaplan Postlu Kahraman'ın Gürcüstan'ın Altın Çağı'nın son eseri olduğu, 13. yüzyıldan itibaren doğudan ve batıdan gelen istilalarla Gürcüstan'ın yakılıp yıkıldığı belirtiliyor. 

Ortaçağa kadar Gürcüstan ve Gürcüler üzerine bilgilenmek isteyenlerin, Gürcüler üzerine araştırma yapanların mutlaka okuması gereken bir kitap Lang'ın Gürcüler'i.

David Marshall Lang, Cambridge'de St. John's College'da öğrenim gördü. 1949'da Londra Üniversitesi'nin Doğu ve Afrika Araştırmaları Okulu'nda önce Gürcüce dersleri verdi, daha sonra okutmanlık yaptı ve 1964'ten itibaren Kafkasya Araştırmaları profesörü olarak görev yaptı. 1952-53 yıllarında New York'taki Columbia Üniversitesi Rus Enstitüsü'nde ve 1964-65 yıllarında Los Angeles'taki California Üniversitesi Kafkas Dilleri bölümünde çalıştı. Profesör Lang, Gürcü ve Rus halkları konusunda ciltler dolusu eserler verdi, bunların en önemlileri arasında, Lives and Legends of the Georgian Saints (1956, Gürcü Azizlerin Yaşamları ve Efsaneleri ), The First Russian Radical (1959, İlk Rus Radikali) ve A Modern History of Georgia (1962, Gürcüstan'ın Modern Tarihi) bulunmaktadır.

Fahrettin Çiloğlu
VİRGÜL 4, Ocak 1998, S. 46-47


İlgili Galeriler
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.